Buradaki terim, kişi ve olaylar hakkındaki bilgiler başta TDV İslam Ansiklopedisi olmak üzere çeşitli kaynaklardan derlenmiştir.
Geniş açıklama için ilgili maddeye tıklayınız.
Madde | Kısa Tanım |
---|---|
Aile | Akrabalık ilişkisiyle birbirlerine bağlanan fertlerin bir araya getirdiği topluluk. |
Asabe | Tek başına bulunduğu zaman mirasın tamamını, belli hisseli mirasçılarla beraber bulunduğu zaman onlardan arta kalanı alan mirasçı |
Bikr | Cinsî münasebette bulunmamış kadın için kullanılan bir fıkıh terimi. |
Buluğ | Kişinin çocukluk devresinden çıkıp fiilen veya hükmen cinsî ergenlik kazanması. |
Cemʿ | Aralarında yakın akrabalık bağı bulunan iki kadınla aynı anda evli olma anlamına gelen fıkıh terimi. |
Cenin | Anne karnındaki çocuk. |
Çeyiz | Çehiz ve çeyiz olarak yaygınlık kazanmış bu kelime gelinin baba evinden beraberinde götürdüğü elbise, eşya ve takımlar için kullanılır. |
Çocuk | İslâm hukukunda doğumla başlayan ve ergenlik çağına kadar devam eden döneme “çocukluk”, bu dönemi yaşayan kimseye de “çocuk” denir. |
Çocuk Düşürme | Klasik fıkıh kitaplarında ıskāt-ı cenîn, modern Arapça’da ichâd tabirleriyle karşılanan çocuk düşürme tıp literatüründe "düşük" için "abartus" kelimesi kullanılmaktadır. Abartus (düşük), 1977 yılında Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) gebelik ürününün (embriyo veya fetus) ağırlığı ve gebelik sürecini kriter alarak "20 gebelik haftasından önce, 500 gr.dan az ağırlıktaki embriyo veya fetus ve eklerinin tamamının veya bir kısmının uterus kaviyesi dışına atılması" şeklinde tanımı yapılmıştır. |
Çok Evlilik | Bu tabir aslında hem bir erkeğin aynı zamanda birden çok kadınla (polygamy, taaddüd-i zevcât), hem de bir kadının aynı zamanda birden çok erkekle (polyandry, taaddüd-i ezvâc) evli olması halini ifade eder. Ancak umumiyetle dinlerde ve beşerî sistemlerde çok kocalılığın mümkün olmaması ve uygulamaların çok kadınla evlenme şeklinde görülmesi sebebiyle çok evlilikten genellikle çok kadınla evlenme kastedilmektedir. |
Dâva | Bir hakkın mahkeme yoluyla talep edilmesi anlamında kullanılan hukuk terimi. |
Düğün | Evlenen çiftler için düğün yapılması insanlık tarihi kadar eskidir. Milletlere ve yörelere göre ayrıntılarda bazı farklılıklar olmakla birlikte hepsinin birleştiği nokta eğlenceye yönelik olmasıdır. |
Ehliyet | Kişinin dinî-hukukî hükümlere muhatap olmaya elverişliliği anlamında fıkıh terimi. |
Evlât | Oğullar ve kızlar. Evladın tekili “veled”dir. Bu tabir doğumdan (velâdet) türemiş olduğundan dolayı oğlanı da kızı da kapsar. Ve genel bir tabir olduğundan bir kişiye de cemaate de söylenir. |
Evlât Edinme | Nesebi belli olsun olmasın başkasına ait bir çocuğu kendi çocuğu olarak kabul etme. |
Fesih | Bir akdin veya hukukî bağın ortadan kaldırılması anlamında fıkıh terimi. |
Fürû | Kişinin, kız veya erkek çocukları, torunları ve onların çocukları şeklinde devam eden nesli |
Gurre | Anne rahmindeki çocuğun (cenin) düşürülmesinden dolayı ödenmesi gereken tazminat. |
Hidane | İslâm hukukunda küçüğün ve bu hükümde olan kimselerin gerektiği şekilde büyütülüp yetiştirilmesi, korunup gözetilmesi ve eğitilmesi amacıyla kanun koyucunun belli şahıslara tanıdığı hak, yetki ve sorumluluğu ifade eder. |
Hakem | Bir uyuşmazlığı çözmek için taraflarca tayin edilen kimse. |
Hıtbe (Nişan) | Evlenmeleri câiz olan iki kişinin birbiriyle evlenmeyi karşılıklı olarak vaad etmesi |
Hukûk-ı Âile Kararnâmesi | 1917 tarihli Osmanlı aile kanunu. |
Hüküm | Şâriin mükelleflerin fiillerine ilişkin hitabı. |
Hülle | Üç talâkla boşanmış bir kadının ayrıldığı kocasına tekrar dönebilmesi amacıyla bir başka erkekle evlenmesi. |
Husûmet | Yargılama hukukunda şahısların davaya taraf olma sıfat ve ehliyetini ifade eden bir terim. |
İddet | Evliliği sona eren kadının yeniden evlenebilmesi için beklemesi gereken süre anlamında fıkıh terimi. |
İhdâd | Kocası ölen veya kesin boşamayla evliliği sona eren kadının belli bir süre bazı davranışlardan kaçınması anlamında fıkıh terimi. |
İhsan | Zina suçunda recm, zina iftirasında had cezasının uygulanabilmesi için ilgili tarafta aranan niteliği ifade eden fıkıh terimi. |
Îlâ | Kocanın, eşiyle cinsel ilişkide bulunmamak üzere yaptığı yemin, kazâî boşanma sebeplerinden biri. |
İlkâh | Tabii cinsel ilişki dışında bir teknikle dölleme anlamında fıkıh terimi. |
İrade Beyanı | Hukuk dilinde “bir şeyi yapmaya karar vermek ve ona yönelmek” şeklinde tanımlanan irade esasen, özü ve mahiyeti itibariyle kişinin iç dünyasında gerçekleşen sübjektif bir durum olduğundan açıklanmadıkça dıştan bilinmesi ve kendisine hukukî sonuç bağlanması mümkün değildir. Bunun için içte oluşan iradenin dışa vurulması ayrıca gerekli görülür ve biri iradenin kendisi veya oluşması, biri de açıklanması olmak üzere iki süreç veya boyutundan söz edilir |
Kadın | İslam aile hukuku çalışmalarında yeni bir alt başllık haline gelen ve yıkıcı eleştirilerde enstrüman olarak kullanılan cinsiyet. |
Kazâ | ürkçe’de kazâ şeklinde telaffuz edilen kadâ’ kelimesi, Arapça’da masdar olarak “sona erdirmek” anlamı etrafında toplanabilecek şekilde “hüküm vermek, ihtiyacı gidermek; borcu veya ibadeti ifa etmek; bildirmek, tamamlamak, ilişiği kesmek; öldürmek”, isim olarak da “hüküm, yargı kararı, yargı görevi, yargı gücü; kader; edâ; ölüm” gibi geniş bir anlam yelpazesine sahiptir. |
Kefâet | Erkeğin evleneceği eşi için yeterliliği anlamında terim. |
Koca | Türkçe’de “evli kadının eşi” anlamında kullanılan koca kelimesinin Arapça’daki karşılığı zevcdir (çoğulu ezvâc). Arapça’da ba‘l kelimesinin (çoğulu buûle) bir anlamı da kocadır. |
Liʿân | Karısının zina ettiğini veya doğan / doğacak çocuğun zina ürünü olduğunu iddia eden kocanın hâkim huzurunda bunu Allah'ın lanetini celbetmeyi de kabul ettiği bir yeminle teyit etmesi, kadının da kocasının yalan söylediğine ve kendisinin mâsum olduğuna aynı tarzda yemin etmesidir. |
Mahkeme | Kâdıların içinde davalara baktıkları daire ve makamı, daha teknik bir ifade ile kamu hizmeti niteliğindeki yargılama yetkisinin kullanılması için kurulmuş resmî makam ve kurumu ifade eder. |
Mahrem | Kendileriyle evlenilmesi dinen yasaklanmış bulunan belli derecelerdeki akrabayı ifade eder. |
Maraz-ı Mevt | Sözlükte “ölüm hastalığı” demek olan maraz-ı mevt (marazü’l-mevt) örfte ve fıkıh literatüründe, tıbben ve hayat tecrübelerine göre ölümcül olan ve araya sıhhat hali girmeden ölümle sonuçlanan ve bu yüzden bu esnada edâ ehliyetinin sınırlandırıldığı hastalığın adıdır. |
Mehir | Evlilik esnasında erkek tarafından kadına ödenen para veya mal. |
Muhâlea | Karı-kocanın anlaşarak çoğu kez kadının mehrinden vazgeçmek gibi bir bedel vermesi karşılığında ayrılmaları. |
Muharremât | Haram olan şeyler anlamına gelen muharremât aile hukuku terminolojisinde ise nikah ve istifraşı geçici veya devamlı olarak haram olan kadınlar. |
Mürâfaʿa | Sözlükte “dava açmak, alt mahkemenin kararına karşı üst mahkemeye başvurmak” anlamındaki ref‘ kökünden türeyen mürâfaa, fıkıh terminolojisinde tarafların hâkim / mahkeme önünde iddia ve savunmalarını ortaya koymalarını ifade etmek üzere, bazan da “dava açma, mahkemeye verme, bir kimseyi hâkime şikâyet etme, davacının yargılama yapılması için davalıyı hâkim / mahkeme huzuruna davet etme veya ettirme, tarafların hâkim / mahkeme önünde yüzleşip yargılanması” anlamlarına gelir. |
Mürâhik | Sözlükte “yaklaşmak, yetişmek, vakti gelmek” mânalarındaki rehak (ruhûk) kökünden türeyen mürâhik kelimesi “ergenlik çağına yaklaşmış çocuk” demektir; bu durumdaki kıza mürâhika denir. |
Mutʿa | Sözlükte “menfaat, faydalanma” anlamındaki müt‘a (mit‘a), fıkıhta talâk, nikâh ve hac kelimelerine izâfe edilerek değişik mânalarda kullanılır. Mut‘atu’t-talâk, boşanmış kadınlara ve özellikle mehir belirlenmeden yapılan bir nikâhı takiben temas olmadan boşanan kadına verilecek maddî desteği; mut‘atu’n-nikâh geçici olarak yapılan bir evlilik türünü ifade eder |
Nafaka | Sözlükte nafaka kelimesi “çıkmak, gitmek, sarf etmek mânalarını ifade eder. Ve bir insanın iyaline sarf ve infak ettiği şeye denir. |
Nesep | Geniş anlamda nesep bir kimsenin geldiği soy ile ilşkisini, hısımlık ve kan ilişkisidir. Dar anlamda çocukla anne ve babası, geniş anlamda kişiyle usulü (annesi-babası, nineleri-dedeleri) arasındaki meydana gelen hukuki bağı ifade eder. |
Nikah | Sözlükte “birleştirme, bir araya getirme; evlenme, evlilik; cinsel ilişki” gibi anlamlara gelen nikâh kelimesi fıkıh terminolojisinde, şer‘an aranan şartlar çerçevesinde aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatlarını geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan akdi ve bu yolla eşler arasında meydana gelen evlilik ilişkisini ifade eder. |
Niyâbet | Sözlükte “bir hususta başkasının yerine geçmek, onun adına hareket etmek” anlamına gelen niyâbet kelimesi fıkıh terimi olarak hukukî konularda başkası adına ve / veya hesabına iş görmeyi, ibadet konularında başkasının yerine bazı dinî vecîbeleri eda etmeyi ifade eder. |
Nüşûz | Sözlükte “yükselmek, ayağa kalkmak; (eşler) geçimsiz davranmak” gibi anlamlara gelen nüşûz kelimesi fıkıhta “kadının evlilik hukukuna riayet etmemesi, evlilik birliğini sürdürmeyi engelleyecek düzeyde geçimsizlik sergilemesi” demektir. Bu durumdaki kadına nâşize denir. Genellikle kadın için kullanılan nüşûz kelimesi erkeğe izâfe edilerek kullanıldığında kocanın karısına karşı görevlerini ihmal etmesini, ona karşı kötü muamelede bulunmasını ifade eder. Bu durumdaki erkeğe de nâşiz denilmiştir. |
Oğul | “Ana babanın birinci dereceden erkek fürûu” demek olan oğul kelimesinin Arapça karşılığı ibndir. |
Radâʿ | Çocuğun, annesi ya da başka bir kadın tarafından emzirilmesi anlamında fıkıh terimi. |
Rızâ | Hukukî işlemlerde iç iradeyi veya irade açıklamasının unsurlarından olan hukukî sonuca erişme iradesini ifade eden fıkıh terimi. |
Rücû | Sözlükte “dönmek, vazgeçmek” anlamındaki rücû‘ kelimesi fıkıh literatüründe ağırlıklı olarak, sebepsiz zenginleşme teşkil eden durumlarda ortaya çıkan talep hakkı ile bazı hukukî ilişkilerde başkası için yapılan ödeme veya harcamayı ilgiliden istemeyi ifade eder. Bundan başka rücû kavramı -müctehidin ictihadından yahut müftünün fetvasından, şahidin şahitliğinden, ikrarda bulunanın ikrarından, icapta bulunanın karşı taraf kabul beyanında bulunmadan önce icabından, hibe, vakıf veya vasiyette bulunanın bu tasarruflardan vazgeçmesi örneklerinde olduğu gibi- bir görüş ya da karardan dönmeyi belirtmek üzere yaygın biçimde kullanılır. Ric‘î boşamada iddet süresi içinde söz veya fiille -yeni bir akde gerek olmaksızın- evliliği devam ettirme iradesini açıklamaya da ric‘at ve rücû denir |
Rüşd | Kişinin mallarını uygun biçimde koruyup harcamasını sağlayan fikrî olgunluk anlamında fıkıh terimi. |
Şahit | Hazır bulunup görmek veya duymak suretiyle bildiği bir şeyi haber veren kimse. |
Şahıs | Sözlükte “yüksekliği veya görünür cismi olan varlık; kişi, insan” anlamlarındaki şahs hukuk terimi olarak “haklara ve borçlara ehil olan varlık” demektir. Fıkıh literatüründe aynı mânanın “insan” kelimesiyle karşılanması dinî delillerle desteklenen ontolojik bir bakışa dayanmaktadır (aş.bk.). Hukukun en temel kavramlarından sayılan hak ve borçtan söz edilebilmesi şahsın mevcudiyetine bağlıdır. |
Şigâr | İki erkeğin birbirlerinin velâyeti altındaki kadınlarla karşılıklı olarak mehirsiz evlenmesi anlamında bir fıkıh terimi. |
Sıhriyet | Evlilik sebebiyle oluşan hısımlık anlamında fıkıh terimi. |
Süknâ | Bir evden veya evin bir bölümünden mesken olarak yararlanma hakkı. İslam aile hukukunda da kadının evlilik ve iddet esnasından kocası tarafından sağlanması gereken barınma hakkını ifade eder. |
Sulh | Karşılıklı rıza ile çekişmeyi ortadan kaldıran akid veya görülmekte olan davanın anlaşmayla sona erdirilmesi anlamında fıkıh terimi. |
Tahkim | Sözlükte “bir konuda hüküm ve karar vermeyi bir kişiye bırakmak” anlamındaki tahkîm fıkıh terimi olarak “aralarında hukukî ihtilâf bulunan tarafların bu ihtilâfı çözüme bağlaması için üçüncü kişiyi ya da kişileri hakem tayin etmesi ve bu hususta yaptıkları sözleşme” demektir. |
Tahkim | Sözlükte “bir konuda hüküm ve karar vermeyi bir kişiye bırakmak” anlamındaki tahkîm fıkıh terimi olarak “aralarında hukukî ihtilâf bulunan tarafların bu ihtilâfı çözüme bağlaması için üçüncü kişiyi ya da kişileri hakem tayin etmesi ve bu hususta yaptıkları sözleşme” demektir. |
Talâk | Sözlükte “serbest kalmak/serbest bırakmak, bağından kurtulmak/bağını çözmek” anlamındaki talâk kelimesi fıkıh terimi olarak belli lafızlarla nikâh akdinin bozulmasını ifade eder. Türkçe karşılığı boşama ve boşanmadır. |
Tefrik | Sözlükte “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamındaki tefrîk, fıkıhta kadının mahkemeye başvurması üzerine hâkim kararıyla evliliğe son verilmesini yani kazâî boşanmayı ifade eder. |
Tefvîz | Sözlükte “bir işi başkasına havale etmek” anlamındaki tefvîz fıkıhta daha çok nikâh ve talâkla vezirlik konularında kişinin kendine ait hukukî bir yetkiyi başkasının kullanmasına izin vermesini ifade eder. |
Temyiz | İnsanın söz ve davranışlarının sebep ve sonuçlarını idrak edebilme ve bu idrake uygun biçimde iradesini kullanabilme gücü. |
Usûl | Bir kimsenin soy bakımından asıllarını yani anne, baba, onların anne ve babaları şeklinde yukarıya doğru devam eden, kendisine kan bağıyla bağlı üst soy hısımlarını ifade eder. |
Vekâlet | Bir kimsenin birine kendi adına hukukî işlem yapma yetkisi vermesini ve bu yetkiyi ifade eder. |
Velâyet | Rızası olup olmadığına bakılmaksızın bir sözün başkası hakkında geçerli ve sonuç doğurucu kılınması (tenfîz) demektir. |
Vekâlet | Edâ ehliyeti bulunmayan veya eksik olanlarla ehliyeti sonradan kısıtlananların mallarını koruma ve işletme, onlar adına mallarında tasarrufta bulunma yetki ve sorumluluğunu yahut veli/hâkim tarafından bir kimseye bu yetki ve sorumluluğun verilmesini ifade eder. |
Yetim | Sözlükle babasını kaybeden küçük büyük herkese (sözlük anlamı bakımından) yetim denirse de fıkıhta yetim henüz bulûğ çağına ermemişken babasını kaybeden çocuklar hakkında kullanılır. |
Zevce | Sözlükte zevc kelimesi “çift, çiftin teki, eş, karı” anlamına gelmektedir. Kocadan ayırt edilmesi bakımından evli kadına zevce denilmişse de her ikisi için zevc kelimesinin kullanılması dil bakımından daha fasih bulunmuştur. |
Zevi’l-erhâm | Sözlükte “rahim veya neseb bağıyla birbirine bağlı akrabalar” anlamındaki zevi’l-erhâm (tekili zü’r-rahim / zî-rahim) terkibi, İslâm miras hukukunda ashâb-ı ferâizle asabe gruplarına dahil olmayan kan hısımlarını ifade eder. Meselâ anne tarafından dedeler, kızın çocukları, yeğenler, dayı, teyze, hala, anne bir amca bu grupta yer alır. |
Zina | Zinanın “meşrû olmayan cinsel ilişki” şeklindeki sözlük anlamıyla dinî terminolojideki anlamı esasen farklı değildir. Ancak literatürde kavramın hakiki veya mecazi anlamda kullanımı, bütüncül yahut salt ceza hukuku açısından teknik bakış, suçun unsurlarını tarife yansıtma gayretleri, zinaya yol açan fiillerin zina kapsamına dâhil edilmesi veya herkesçe bilinen bir kavram olmasından hareketle nispeten kapalı ifadelerle yetinilmesi gibi sebeplerle birbirinden hayli farklı zina tanımlarına rastlanır. |
Zıhâr | Sözlükte “sırt, arka, yüzey” gibi anlamları bulunan zahr kelimesiyle ilişkili olan zıhâr terimi kocanın, kendisine haram kılmak maksadıyla karısını veya karısının baş, yüz, sırt gibi bütünü ifade eden bir bölümünü evlenmesi dinen yasak olan yakını (mahrem) bir kadına benzetmesi demektİr. |