Suudi Arabistan’da bir avukatlık bürosunun arabuluculuk komisyonunda görev yapan Dahîlullah el-Mâlikî, yerel bir haber kanalına yaptığı açıklamada beş yıllık arabuluculuk tecrübesinde kadının kocasına zulmettiği bir dava ile karşılaşmadığını ifade etti.
Malik’inin tecrübelerine dayanarak verdiği bilgilere göre Hul’ ve talak davalarının %70 inde anlaşmazlık kadından değil erkekten kaynaklanmaktadır. Kadının kocasından şikâyet ettiği konuların başında, kadın ailesi için emek veren bir ev hanımı olmasına rağmen kocasının onu yok sayarak karar almada kendisini tek merci görmesi ve erkeğin sadakatsizliği gelmektedir. Ek olarak erkeğin anne ve kız kardeşlerinin kıskançlığı da yine eşler arasındaki ihtilafı tetikleyici bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Maliki, boşanmaların çoğunun evliliğin ilk yıllarında olduğunu ve evlilik hayatında yaşadıkları olumsuzluklar sebebi ile bazı kadınların boşanmayı özgürleşme olarak nitelediğini ve bu sebeple ayrılmanın onları mutlu ettiğini de sözlerine eklemiştir.
Doğru,Zeynep. Malezya Örneğinde İslam Hukukuknda Arabuluculuk Uygulamaları. İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2020.
Özetini hazırladığımız “Malezya Örneğinde İslam Aile Hukukunda Arabuluculuk Uygulamaları” yüksek lisans tezi üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm teorik bilgileri içermektedir. Birinci bölümün birinci kısmında arabuluculuk kurumun tarihsel arka planına, tanımına, türlerine, rolüne yer verir iken ikinci kısmında Türkiye’de arabuluculuk uygulamasının geçmişine değinilmekte, üçüncü kısmında ise fıkhi açıdan arabuluculuğun tahkim müessesi üzerinden açılımına yer vermiştir. Bu kısımda İslam hukukunda tahkim müessesinin delillendirilmesi, uygulandığı alanlar ve süreç hakkında muhtasar bilgi sunulmuştur.
Tezin ikinci bölümünde İslam hukukunda arabulucu-hakemlik uygulamasının erkeğin boşaması, kadının mehrini geri vermesine dayalı boşanması ve boşanmanın nafaka, hidane gibi maddi sonuçları üzerine pratiklerine değinilmektedir. İkinci kısım ise Türk Aile Mahkemelerinde boşanma sürecine ve medeni yargıda hakimlerin vazifelerine ve bilirkişi, uzmanların kimler olduğuna aranan niteliklerine ve sürece etkisine değinilmiştir. Sulh yoluna başvurmanın boşanma süreci açısından faydalı olmadığı eklenmiştir. Son olarak arabulucu-hakemlik sisteminin uygulanmasının sulh ’tan farkına ve uygulamanın fayda sağlayabileceği noktalara da değinilmiştir.
Tezin pratik yani uygulamaya dair olan üçüncü bölümünde ise ilk olarak Malezya’daki Müslümanlar hakkında ön bilgi verilmiştir. Daha sonra Malezya’nın Common law dediğimiz İngiliz hukuk yapısından iktibas edilmiş karma hukuk yapısına dikkat çekilmiştir. Şeriat Yasası ve Medeni Hukuk şeklinde ikiye ayrılan bu düalist yapının ülkenin federal bölgelerinde farklı şekillerde uygulandığına dair bilgi verilmiştir. Malezya en temelde anayasal monarşi ile yönetilmektedir. Burada Şeriat Yasası, Devlet Yasama Meclisleri ve farklı Federal Bölgelerin parlamentolarının uygulamasına izin verdiği İslam şeriatı anlamına gelir. Pozitif hukukun sac ayağı olan Medeni hukuk ise İngiliz hukukundaki teamüller gibi algılanabilir. Mahkeme kararları birer yasadır. Bu bölümün ikinci kısmında ülkenin tarihsel arka plandan ve Malezya aile hukuku sisteminin tarih içindeki değişim sürecinden bahsedilmiştir.
Üçüncü bölümün üçüncü kısmında ise arabulucu-hakemlik uygulaması pratikleri ile ilgilidir. Malay aile hukuku, İslam hukukuna göre şekillenmiştir. Örfi hukukun baskın bir rol oynadığı bu ülkede evlilik akdinin yalnızca eşler arasında bir bağ kurmadığını bunun yanı sıra ailelerin de baskın bir role sahip olarak aralarında güçlü bir ittifakın da gerçekleştiğinden bahsedilmiştir.
Malezya’da tabi olunan mezhep Şâfiî mezhebidir, İslam aile hukuku yasaları da Şâfiî mezhebi müktesebatından faydalanılarak düzenlenmiştir. Malezya’da boşanma davası için başvurulduklarında devletin zorunlu olarak yönlendirdiği iki farklı ıslah edici yöntem; uzlaştırıcı komite ve hakem usulü süreci de başlamaktadır. İlk olarak uzlaştırıcı komiteye başvurmak zaruridir. Koca boşanmak istemiyorsa, (şikak durumu hariç) kadın boşanmak istediğinde öncelikle ıslah amacıyla tarafların anlaşmazlıklarını çözmek üzere davaya bakılır. Bunun yanında eşler boşanmaya kararını kadının muḫāleʿa yöntemine başvurması sonucu kocaya boşanmak için bir bedel ödemesi gerektiği durumda da şayet çiftler kendi arasında bu bedele dair bir ortak bir miktarda anlaşamazlarsa mahkeme, kanunun 47. Maddesi gereğince davayı uzlaştırıcı komiteye gönderir. Uzlaştırıcı komite yapılan müzakereler sonucu olumlu bir çıktı alamaz ise davayı tahkime gönderir.
Tahkim yönteminde mahkeme İslam hukuku bilgisine haiz kişilerden hakemleri seçmektedir. Mahkeme sürece müdahale edebilmektedir. Hakemler ile yapılan görüşmeler sonunda karı-koca arasındaki uzlaşma yine de sağlanamaz, hakemler çiftin boşanması yönünde ittifak ederlerse tarafların hakemlere öncesinde velayetlerini vermiş olmalarından verilen boşama kararı bağlayıcıdır. Öncesinde yetki verilmemiş ise mahkeme kişilerin yetki vermesi gereken kişileri talep eder. Ayrıca tahkim yönteminin diğer bir fonksiyonu ise, boşanma talebiyle mahkemeye başvuran tarafların boşanma kararından sonra çiftlerin; ortak mülklerin paylaşımı, nafaka, iddet nafakası, mehir, hidane vb. konuların meselelerinin çözümünde uzlaşmacı bir yol ile sonuçlandırmaktır. Yargı yükünü azaltan ve taraflara kısa sürede uzlaşılan kararları almalarını sağlayan bu yol başvuranlar tarafından memnun ettiğine dair verileri sunmaktadır. Mahkeme gerekli görmesi durumunda son arabulucu yol sulh meclisidir. Çiftlerin katılımları zorunludur aksi halde para cezası ödemeleri gerekmektedir. Sulh meclisi yöntemin uygulama süreci mahkeme tarafından hazırlanan sulh kılavuzunda mevcuttur. Sulh meclisi yönteminde çiftlerin doğru iletişimini hedeflemektedirler. Avukatlarla yürütülen boşanma sürecinin yıpratıcı etkisini azaltmak hedeflenmektedir. Süreçte sulh görevlisi çiftlere herhangi bir yönlendirmede bulunmamakta ya da ıslahı amaçlamamaktadır. Üçüncü kişilerin katılımına açık değildir. Sulh görevlisi imzaladıkları sonuçları belgelendirmektedir.
Son olarak bu bölümde Malezya’daki ilgili arabulucu-hakemlik sisteminin Türkiye’de olası uygulanması hakkında batılı anlamda arabuluculuk uygulaması yerine Türk aile ve toplum yapısına uygun Malezya arabulucu-hakemlik uygulamasının daha isabetli olacağı yönünde değerlendirmede bulunmuştur.
İstanbul Üniversitesi Fikir ve Aksiyon Kulubü’nün düzenlediği İZM Okumaları Programı kapsamında “Feminizm” konulu konferens Doç.Dr. Ahmet Temel hocamız tarafından gerçekleştirilecektir.
Eser, Suudi Arabistan Büyük Alimler Heyeti eski üyesi ve çeyrek asır mahkemelerde kadılık görevinde bulunmuş Abdullah b. Muhammed b. Sa’d Âli Huneyn’e aittir. Çalışmanın konusu kadın talebi ile yargıya taşınan ayrılmak amaçlı eş çekişmesi davalarının İslam Hukukundaki yeri ve Suudi Arabistan mahkemelerinde uygulanma usulüdür.
Kitap dört ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde kadın talebi ile yargıya taşınmış eş çekişmesi davalarının Hadisi Şeriflerlerdeki örnekleri bu hadisi şeriflerin doğurduğu hükümler tartışılarak verilmiştir. Fukahanın görüşlerinin tartışıldığı kısımlarda müellif her konuda bir tercihte bulunmuştur.
İkinci bölümde uyuşmazlık konulu eş çekişmeleri davalarında uygulanacak tahkim detaylandırılmıştır. Tahkimin meşruiyeti, hükmü, hakem tayin edilecek davaların özellikleri ve hakemlerin yetki ve sorumlulukları klasik literatürden dayanakları ile açıklanmıştır. Bu bölümde de Müellif fukahanın ihtilaf ettiği konularda tercih ettiği görüşü belirtmiştir.
Üçüncü bölümde hakemlerin eşlerin ayrılmalarına hükmettikleri davalarda ayrılmanın karşılıklı veya karşılıksız olmasının neye göre belirleneceği açıklanmıştır.
Dördüncü bölüm ise tahkimin uygulandığı dava örneklerine ayrılmıştır.
Kitap, bazı eserleri mahkemelerde kaynak olarak kullanıl müellifinin yetkileri, yetkinliği ve tecrübeleri ile Suudi Arabistan’da var olan eş çekişmeleri tahkim uygulaması hakkında alana büyük katkı sağlayan önemli bir akademik çalışmadır.
Suudi Arabistan Ahsa Aile Gelişimi Derneği 2021 yılının ilk yarısı aile arabuluculuğu istatistiklerini açıkladı.
Buna göre dernek 2021 yılının ilk yarısında aile arabuluculuğu için bireysel başvurularda %78, mahkemelerden havale davalarda %59, polis merkezinden havale davalarda % 75 ve diğer ilgili devlet kurumlarından havale edilen davalarda %100 ila % 70 oranında sulh sağlamayı başarmıştır.
Aile arabuluculuğu için ülke genelinde dört şubesi bulunan Aile Gelişimi Derneği, “hep beraber güvenli aileye doğru” sloganı ile aileyi koruma, bilinçlendirme ve destekleme alanında birçok hizmet sağlamaktadır.
Haberin aslına ve derneğe dair diğer bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.
Malezya Selangor Eyaleti Sultanı Sultan Sharafudin İdris Shah, Selangor’daki Müslümanlar için evlilik yaşının 16’dan 18’e çıkarılması önerisini onayladı.
Ayrıca, Syariah Mahkemesi’nde reşit olmayan evlilik başvurusu için izin verme prosedürünü ve sürecini iyileştirmek için diğer hükümlerin de değiştirilmesi gerektiğini söyledi.
Yapılması beklenilen değişiklikler arasında velilerin ve ilgili tarafların uyması gereken bazı şartlar yer almaktadır.
Bu şartlar arasında evliliklerin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için öncesinde çiftin evliliğine engel zihinsel, fiziksel, doğurganlığı önleyecek bir sağlık problemi olmadığı ve birlikteliğin ahlaki ve sosyolojik yönden herhangi bir sakınca barındırmadığına dair gerekli incelemelerin yapılmasının yanısıra başvuranın bir baskı altında olmadan tamamen kendi iradasiye evliliğe razı olduğuna dair ikrarının alınması gerekliliği de bulunmaktadır.
“…….Kadınlara mehirlerini borcunuzu öder gibi verin……” (en-Nisa 4/4)
Sünneten Delil 1:
“Enes İbn Malik (radıyallahu anh)’ den, rivayete göre, Abdurrahman İbn Avf üzerinde sarı (zaferanın) izi bulunduğu halde Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’ın huzuruna geldi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona (sebebini) sordu, Ensar’dan bir kadın ile evlendiğini haber verdi. Kadına ne kadar mehir verdin diye sordu. O: Altından bir çekirdek ağırlığı kadar, dedi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Bir koyun ile dahi olsa düğün ziyafeti ver, diye buyurdu. “(el-Buhâri 1999,921. No. 5153)
Sünneten Delil 2:
“……..Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) daha sonra Safiye ile evlendi. Evlenirken onu azad etmiş ve bu azat işlemini mehir saymıştı.” (el-Buhâri 1999,152. No.947)
İbn Kudeme, “Müslümlar mehrin meşruluğu üzerinde ittfak etmiştir” diyerek İslam ümmetinin konuda ortak görüşü olduğunu aktarmaktadır.
Mehrin Miktarı
Alt Sınırı: Hanefiler mehrin alt sınırını 10 dirhem olarak belirlemişleridir. Bu miktar günümüzde 31, 83571 gr gümüşe denk gelmektedir. Malikil mezhebine göre ise mehrin en az miktarı üç dirhemdir. Şafiî mezhebi alışverişlerde karşılık olarak verilmesi mümkün olan her şeyin mehir olabileceği görüşündedirler.
Mehrin üst sınırı yoktur. Allah Subhânehû ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın.” (en-Nisa 4/20)
Yukarıdaki ayeti kerimenin açık delaleti ile mehirde üst sınır olmadığına dair icmâ vardır. Kadın, erkeğin durumuna göre mal değeri olan her şeyi istediği miktarda istemekte serbesttir. Hüküm bu olmakla birlikte nikahı kolaylaştırmak vb. sebeplerle çok mubâlağalı olmaması da müstehap kabul edilmiştir.
Mehrin Belirlenme Vakti
Nikah akdi sırasında mehir belirlenmesi zorunlu değildir. Belirleme olmasa dahi nikah akdi sahih olur. Bunda ihtilaf yoktur. Şirbinî bu konuda icmâ olduğunu kaydetmiştir. Ancak Rasûlullah (sallallâhu aleyhi sellem)’ın mehirsiz nikah kılmamış olması sebebiyle nikah akdi sırasında mehir belirlenmesi sünnettir.
Hanefi mezhebine göre herhangi bir mehir belirlemeden kıyılan nikah sonucunda kadının hakkına asgari mehir miktarı olan 10 dirhem tanımlanır. Kadın herhangi bir sebeple fazlasını belirleme hakkından vazgeçtiğinde dahi bu miktar şeriatın ona verdiği hak olarak zimmetine geçer. Diğer mezheplere göre mehir belirlenmeden kıyılan nikahlarda kadının hakkı emsal mehirdir.
Belli durumlarda asıl kabul edilerek kendisine intikal edilen emsal mehir; kadının kendi akrabaları olan kadınların kendi nikahlarında belirledikleri mehir miktarıdır. Uygulamanın dayanağı İbnü Mesud (radıyallahu anh)’dan gelen şu rivayettir:
عنِ ابنِ مسعودٍ أنَّه سُئِلَ عن رجُلٍ تزوَّج امرأةً ولم يَفرِضْ لها صَداقًا ولم يَدخُلْ بها حتى مات ؟ فقال ابنُ مسعودٍ: لها مِثلُ صَداقِ نِسائِها، لا وكس و لا شطط، و عليها العدة و لها الميراث
“İbn Mesûd radıyallahu anh’a mehir belirlemeden ve birliktelik öncesi vefat eden adamın (karısı) hakkında sordular, şöyle cevap verdi: Ne fazla ne eksik kendi kadınlarının mehrinin dengi onun hakkıdır.”
Mehrin Ödenme Vakti:
Mehrin ödenme vakti eşler arasında karşılıklı anlaşma ile belirlenir. Mehrin tamamı veya bir kısmı nikâh anında ödenebileceği gibi tamamının veya bir kısmının ödenmesi daha sonraya da ertelenebilir. Mehrin peşin ödenmesi mehr-i muaccel, ödemenin sonraya bırakılması mehr-i müeccel olarak adlandırılır.
Dört mezhebe göre de kadın, muaccel (peşin ödeneceği kararlaştırılmış) mehrin ödemesi yapılana kadar birliktelikten imtina hakkına sahiptir.
Mehrin Tümünün Koca Üzerine Kesinleşmesi:
a- Birliktelik: Hanefi ve Hanbelilere göre bu konuda birlikte olmak ile birlikteliğe imkân sağlayacak yalnız kalma (halvet) arasında herhangi bir fark yoktur. Adam, kadın ile onunla birlikte olmasına imkân sağlayacak bir ortamda yalnız kaldığında mehrin tümü üzerine kesinleşir. Maliki ve Şafiilere göre ise halvet tek başına yeterli değildir. Hükmen dahi olsa (kadın hayızlı iken veya dubürdan birlikte olunması vb.) mehrin kesinleşmesi için birliktelik zorunludur.
b- Ölüm: Mehrin tümünün kesinleşmesinin ikinci sebebi ise nikahtan sonra eşlerden birinin ölümüdür. Dört mezhebe göre de eşlerden birinin sahih nikah akdi sonrasında ölümü durumunda akit sırasında mehir belirlenmiş ise -birliktelik olsun veya olmasın fark etmez- mehrin tümü kadının hakkına tanımlanır. Ölüm öncesinde mehir belirlenmemiş ise Malikiler hariç diğer üç mezhebe göre ölüm sonrasında kadının hakkı emsal mehirdir. Malikiler belirleme olmadığı durumda kadının mirastan hakkı bakidir ancak mehirden hakkı yoktur şeklide hüküm belirtmişlerdir.
Mehrin Yarısının Koca Üzerine Kesinleşmesi:
Birliktelik öncesi boşanmalarda, öncesinde mehir belirlenmiş ise belirlenen mehrin yarısı koca üzerine kesinleşir. Bu ayeti kerimenin delaleti ile sabittir:
“Bir mehir belirlediğiniz halde onlarla birleşmeden kendilerini boşarsanız, belirlediğiniz mehrin yarısını ödemek size borçtur; ancak kadınların bağışlaması veya nikâh bağı elinde olanın hoşgörülü davranması müstesnadır. Hoşgörülü davranmanız takvâya daha uygundur. Aranızda lutufkâr davranmayı unutmayın. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.” (el-Bakara 2/237)
Herhangi bir mehir belirlenmediği halde birliktelik öncesi boşanma gerçekleşir ise adamın kadına mutʿa ödemesi gerekmektedir.
Mut’a:
Sözlükte, kendisiyle bir rahatlama ve refahlanma sağlanılan şey manasında kullanılan mutʿa, literatürde adamın boşadığı karısına boşanmanın yükünü hafifletmek için belli durumlarda bir zorunluluk bazı durumlarda ise bir ikram olarak ödemesi söz konusu olan bedeldir. Konunun dayanağı şu ayeti kerimedir:
“Kadınlara el sürmeden ve mehirlerini biçmeden onları boşamanızda size bir günah yoktur. Bu durumda onları faydalandırın. Zengin olan durumuna göre fakir olan da durumuna göre verir. İyilikle faydalandırmak muhsinler için bir vazifedir.” (el-Bakara 2/236)
Ayeti kerimenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere mutʿa kendilerine bir mehir belirlenmediği halde birliktelik öncesi boşanan kadınlara ödenir. Malikiler hariç diğer üç mezhebe göre bu ödeme vaciptir. Mehir belirlendikten sonra birliktelik öncesi veya sonrası boşanan kadınlara da mutʿa ödenmelidir ancak bu ödeme Hanefi ve Hanbelilere göre vacip değil müstehaptır. Şafiilere göre her boşanmış kadına mutʿa ödenmesi vaciptir. Malikiler kadın tarafından bir sebeple gerçekleşen ayrılıklar hariç tüm boşama şekillerinde mutʿayı mutlak olarak müstehap görmektedirler.
Mehrin Maksadı:
Allah’dan kadınlara bir ikram olarak mehir karşılıksız bir bedeldir.
“Kadınlara mehirlerini (nihle) bir bağış olarak verin” ( en-Nisa 4/4) Allah Teala’nın karşılıksız ve bir fazilet ifadesi olarak erkeğe bu ödemeyi farz kılmasının birçok maksadı vardır. Bu maksatlardan bazıları, kadının gönlünü almak, hayatının değişmesinden kaynaklı sıkıntısını hafifletmek, evliliğe hazırlanmasında yardımcı olmak şekline sıralanabilir. Aynı şekilde mehir, erkeğin kendisine talip olduğu kadına ulaşmak için fedakârlık yapmaya ve bedel ödemeye hazır olduğunun da ilan ve izharıdır.
Başlangıç olarak bu faydayı sağladıktan sonra ödenen malın kadının bağımsız mülkü olması, evlilikte hakkının zayi edilmesi gibi bir zararı da önlemektedir. Buna ek olarak mehir, muhtemel bir ayrılık veya ölüm durumunda kadının yeni hayatına adapte olancaya kadar en azından maddi sıkıntı çekmesini önlemek amacı da taşımaktadır.
Mehir klasik islam hukuk literatüründe cinsel organ veya cinsel birliktelikkarşılığı olarak ifade edilmektedir. Bunun sebebi mehrin asıl sahibi olan kadının üzerine kesinleşmesini sağlamaktadır. Bu şekilde ifade edildiğinde başka bir hükümle karışması, mehirde başka bir kişi veya kişilerin (kadının babası, annesi vb.)hak iddiasında bulunması veya kadının bu hakkının yok sayılması imkânsız hale getirilmektedir. Bilindiği üzere evlilik akdinin asıl amacı karşılıklı birlikteliği meşru hale getirmektir. Nikah akdi ile kadının hayatına geri dönülemez şekilde müdahil olan erkeğin mehir olarak verdiği teminatın sebebinin birlikteliğe bağlanması bu teminatı somut bir alışverişin kesin bedeline dönüştürür. Bu şekilde, inkâr veya ihmal edilerek yok sayılması engellenmiş olmaktadır. Allahu Aʿlem.
Kaynaklar:
Aydın, Mehmet Akif. “Mehir.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 28/ 389-391. Ankara: TDV Yayınları, 2003. İbn Ḳudâme, Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullāh Maḳdisî el-. El-Muġnî. Riyad,Suud: Dâru- Âlemi’l-Kutubi, 1997. El-Askalânî. Fethu’l-Bârî. trans. M. Beşir Eryarsoy Vd. İstanbul: Polen Yayınları, 2006. İbnü’l Hümam, Kemâlüddîn Muḥammed b. ʿAbdilvâḥid b. ʿAbdilḥamîd es-Sivâsî el-İskenderî. “Şerḥu Fetḥu’l-Ḳadîr.” Beyrut, Lübnan: Dâru’l- Kutubi’l-ʿİlmiyye, 2003. Dâru’l- Kutubi’l-ʿİlmiyye. Ḫaṭîb Şirbînî, Şemsuddîn Muḥammed. “Muġni’l-Muḥtâc Ilâ Maʿrifeti Meʿânî Elfâẓi’l-Minhâc.” Beyrut: Dâru’l-kutubi’l-ʿilmiyye, 2000. Dâru’l-kutubi’l-ʿilmiyye. ed-Desûḳı̄, Muḥammed b. Aḥmed b. ʿArefe. “Ḥâşiyetu’d-Desûḳî ʿala’ş-Şerḥi’l-Kebîr.” Beyrut: Dâru’l-fikr. Dâru’l-fikr. İbn Rüşd, Ebu’l Velîd Muhammed. Bidâyetü’l- Müctehid ve Nihâtetü’l- Muktesıd. Beyrut, Lübnan: Daru’l- Kutubü’l- Arabiyye, 2015. Sicistânî, Ebû Dâvûd Süleymân b. el-Eşʿas b. İsḥâḳ b. Beşîr b. Şeddâd b. ʿAmr el-Ezdî es-. “Sünen-i Ebî Dâvûd.” ed. Muḥammed Muḥyîddîn ʿAbdbülḥamîd. Sayda-Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye. el-Mektebetü’l-Asriyye. Wail B. Hallaq. İslam Hukukuna Giriş. trans. Necmettin Kızılkaya. İstanbul: Pınar Yayınları, 2018. Aydın, Mehmet Âkif. Osmanlı Aile Hukuku. İstanbul: Klasik Yayınları, 2018.
Fakültemiz TÜBİTAK 1001 Projelerinden “İslam Hukukunda Aile Arabuluculuğu-Hakemliği ve Çağdaş Uygulamalar” Projesi Kapsamında “Aile Arabulucu-Hakemliği Konuşmaları” Serisinin İlk Programı Dr. Haitham al-Haddad ile Gerçekleştirildi
İslam Hukukunda Aile Arabuluculuğu-Hakemliği ve Çağdaş Uygulamalar adlı TÜBİTAK projemiz kapsamında Müslüman ülkelerde ve Müslümanların azınlık olduğu ülkelerde aile arabulucu-hakemliği pratiklerini tanımak ve tanıtmak amacıyla şeriat konseyi üyelerinin, akademisyenlerin konuşmacı olarak davet edildiği “Aile Arabulucu-Hakemliği Konuşmaları” serisinin ilk programı 25 Kasım 2021 tarihinde zoom platformu üzerinden gerçekleştirildi. Serinin ilk konuşmacısı, Birleşik Krallık’taki İslami Şeriat Konseyi de dâhil olmak üzere İslami örgütlerin danışma kurullarında yer alan, Muslim Research and Development Foundation başkanı Dr. Haitham el-Haddad idi. İngiltere’deki konseylere 23 yıldır imam olarak hizmet veren Haitham el-Haddad, biriktirmiş olduğu kıymetli tecrübelerini bizler ile paylaştı.
Haddad, konuşmasına İngiliz hukuk sisteminde temel hak ve özgürlükler bağlamında tüm vatandaşların eşit olduğuna, bundan mütevellit hiçbir azınlık grubun ya da bireyin farklı bir yasa ile yargılanmasının mümkün olmadığına değinerek başladı. Fakat uygulamada müslüman toplumuna nispeten Yahudi toplumuna yasalar tarafından daha fazla haklar tanındığını vurguladı. Haddad, yasal azınlık statüsü kazanmanın aile hukuku alanında azınlıklara getireceği hakların altını çizdi. İngiltere özelinde Avrupa’daki müslümanların gündelik hayatlarında dini pratikleri yerine getirmekte noksanlıkları olsa dahi evlenme, boşanma, miras, nafaka, velayet gibi aile ve şahıs hukuku meselelerinde fıkhi öğretilere uygun bir hayat sürmek istediklerinden, Müslümanların konseylerden fetva taleplerinin çoğunlukla bu alanda hacim kazandığından bahsetti. Sadece müslüman azınlıklar açısından değil; özellikle seküler hukuk sistemi içinde yaşayan müslüman çoğunluğun oluşturduğu ülkelerde de müslümanların dini kimliklerini korumaları için tutunabilecekleri son bağın İslam aile hukuku alanı olduğunu vurguladı. Bu sebeple konseylerde arabulucu-hakemlik uygulamalarının öneminden; ayrıca uygulamadaki yaygın başvuru sebebinin boşanmak isteyen kadınların tefrik talebi yönünde olduğundan bahsetti.
Konuşmasının sonunda Şeriat Konseylerinin kurulma gayesini ve dayanağını Maliki, Hanefi mezheplerinden muhtelif görüşler üzerinden delillendirdi. Müslümanların veliyyu’l-emr olmadığı durumda yetkin gördükleri kişileri kadı olarak (yalnızca kabul edenleri bağlayacak şekilde) kabul edebileceklerinden ve bunun şeriat konseylerinin kurulmasının temel delili olduğundan bahsetti. Şeriat konseylerinin ihtilafa açık bazı yapısal ve yargısal eksiklilerinde ve bu organizasyonuna dair eksiklikleri giderilebilecek çözüm önerilerine de değinerek konuşmasını nihayetlendirdi.
Soru-cevap faslında ise İngiltere’deki Şeriat Konseylerinin arabulucu-hakemlik uygulanması ve uygulamaya başvuran çiftlerin boşanma oranlarına etkisi, şeriat konseylerinin ayrımındaki sebepler müzakere edildi.